Aşık edebiyatı, başlangıçta sözlü olarak ortaya çıkmıştır. Şiirlerimiz yazılı edebiyata daha sonra geçmiştir. Türkler tarih boyunca değişik alfabeler kullandılar. Çin kaynaklarında milattan önceki yıllara ait Türkçeden çevrilmiş bir dörtlük bulunduğu ve yine Türk şiirinde bilinen en eski örneğin Çin yıllıklarında yer aldığını belirten İbrahim Kafesoğlu, bu konuda en eski tarihi, milattan sonra 329 yılı olarak belirtmektedir. Ancak sürekli ve kalıcı bir yazılı edebiyatın milattan sonra beşinci yüzyılda Yenisey-Orhun alfabesiyle yaratılmış olduğunu anlıyoruz.
Kutadgu Bilig ve Divan Lügati `t-Türk`teki manzum parçalar çok sonraki tarihlerde ortaya çıkmışsa da, manzum ürünler geçmişteki şiir yapımızın kökeni ve gelişimi hakkında bilgiler vermektedir. Ancak sözlü edebiyat geleneği yazılı edebiyat dönemlerinde de muhafaza edilmiş ve günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir.1
Türklerin Anadolu `ya gelmelerinden XVI. yüzyıla kadar geçen sürede yaşayan ozanların çok azını bilebiliyoruz. Kimi küçük şiirlerin yaratıcıları belli değildir. Şimdilik adını saptayabildiğimiz ilk saz şairi, Timur`un 1386`da Kars`ı işgal edip yağmalamasııu anlatan bir destan söyleyen Baykan (ya da Bikan)`dır. Bahşı adındaki bir ozaıun Sultan Selim `in Mısır seferi hakkında söylemiş olduğu destandan kalan küçük bir parça ile birkaç türkü dışında âşık tarzının eski eserleri elimize geçmemiştir.
Meali adlı klasik şairin, 1511 ` deki Şah Kulu olayını anlatan 8 `1i hece ölçüsü ve âşık tarzında 15 bentlik bir destanı bilinmektedir.
XVI. yüzyıla gelindiğinde Anadolu, Rumeli ve Kuzey Afrika`nın orta kıyılannda saz şairliği geleneği sürdürülüyordu. Bu yüzyıldaki saz şairleri hakkında bilgimiz azdır. Anadolu ve Rumeli`de yaşayan şairler arasında Ahmetoğlu, Bahşi, Bahşıoğlu, Çırpanlı, Hayali, Hızıroğlu, Kul Mehmet, Kul Piri, Ozan, Öksüz Dede, Surfiri ve Şükri Mehmed; bu topraklann dışında ise Armutlu, Dalışman, Geda Musli, Kul Çulha ve Oğuz Ali sayılabilir.
XVII. yüzyıl âşık tarzı halk şiirinin altın çağı olmuştur. Bu dönemin başlıca âşıkları şunlardır: Karacaoğlan, Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah, Katibi, Bursalı Halil, Kuloğlu, Âşık, Âşık İbrahim, Âşık Nev`i, Âşık Yusuf, Benli Ali, Berber oğlu, Halil oğlu, Kamili, Katip Osman, Keşfi, Kırımi, Köroğlu, Kul Mehmet, Kul Süleyman, Mahmud oğlu, Öksüz Âşık, Sun`i, Şahinoğlu, Tasbaz Ali, Üsküdari, Yazıcı; Azeri alanında Âşık Abdullah, Âşık Dostu, San Aşık, Tufarganlı Âşık Abbas, Türab Dede...
XVIII. yüzyılda, halk şiiri içinde divan (klasik) edebiyatı ögeleri ağırlık kazanmaya başlar. Karşılıklı etkileşim de denilebilecek bu durumun en olumsuz yönü halk şiirine çok sayıda Arapça-Farsça kökenli sözcüğün girmesidir. Bu yüzyılda, daha sonraki yüzyılları etkileyecek güçte saz şairi yetişmemiştir. Yüzyılın başlıca âşıklan şunlardır: Abdi, Agah, Agahi, Âşık Ahmed, Âşık Ali, Âşık Bağdadi, Âşık Deruni, Âşık Halil, Âşık Kamil, Âşık Nigari, Âşık Nûri, Âşık Ravzi, Âşık Sadık, Âşık Said, Hocaoğlu, Hükmi, Kabasakal Mehmed, Kara Hamza, Katibi, Kıymeti, Kürşadi, Levni, Mağriboğlu, Mahtumi, Nakdi, Neşati, Rıza Seferoğlu, Sırri, Süleyman, Senni, Talibi...
XIX. yüzyl âşık tarzı Türk şiirinin ikinci yükseliş çağı olmuş, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah gibi büyük şairler yetişmiştir. Bu yüzyılın âşıklan kalıcı eserler bırakmayı başarabilmişlerdir. Osmanlı devletinin içinde bulunduğu koşullar âşıkları etkilemiş, halk şiirinde yeni konular ve biçimler ortaya çıkmıştır .Bu yüzyılın en önemli özelliklerinden biri de şairlerin aruzlu türlere ağırlık vermeleri ve klasik tarzda da şiirler söylemeleridir. “Âşık Kolu” denilen usta-çırak ilişkileri gelişmiş, âşıklar yeni sanatçılar yetiştirmişlerdir.2 Halk şiiri onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda İstanbul, Konya gibi kültür merkezlerinde halkın yanı sıra, aydın çevrenin de büyük ilgisi ile karşılaştı. Köy, kasaba şölen ve düğünlerde büyük kahvelerde gezici halk şairleri şiirler türküler söylemeye, atışmalar yapmaya, muammalar asmaya başladılar. 1807-1855 yılları arasında Konya`da Mevlana dergahında postnişinlik yapan Hemdem Sait Çelebi dergahın karşısındaki bir kahveyi tamir ettirip büyütüp aşıkların emrine verdi. Tam bir asır Konya`da içindeki havuz dolayısı ile Sulu Kahve olarak adlandırılan bu kahve halk şairlerine ilim, irfan, edep, erkan öğreten folklor bilgilerini, halk törelerini aşılayan bir okul, bir akademi vazifesini gördü. 7-8 yıl bu kahveyi Aşık Dertli işletti. Konyalı Aşık Şem`i, Aşık Dertli, Sille`li Aşık Sururi ile birlikte bu kahvede karşılıklı şiirler, türküler söylediler. Hemdem Sait Çelebi, bu sazlı sözlü şiirli toplantılara sık sık katıldı. Bu ocakta yetişen aşıklara maddi, manevi yardımlarını eksik etmedi. Karamanlı Gufrani, Kenzi, Silleli tekmil saz ve söz ustaları bu okulda yetiştiler. En güzel eserlerini bu ocakta verdiler. İstanbul`da Saray.tarafından, ayrıca paşalar ve zengin esnaf tarafından himaye gören aşıklar İstanbul`un belli başlı semtlerindeki aşık kahvelerinde hünerlerini göstermeğe devam ettiler. Semai kahveleri ile devam eden bu güzel gelenek, yirminci yüzyılın başına kadar sanatsever halkımızın sanat duyarlığına ve ilgisine layık olarak devam etti. Böylece birbirinden güzel sanat eserleri dünyamıza armağan edildi.3
XIX. yüzyılın başlıca saz şairleri şunlardır: Âşık Şem`i, Âşık Şenlik, Âşık Tahiri, Bayburtlu Celali, Bayburtlu Zihni, Ceyhûni, Dadaloğlu, Deli Boran, Dertli, Erzurumlu Emrah, Gedâi, Hızri, Kamili, Kusiri, Sümmani, Tokatlı Nuri...
İkinci Meşrutiyetten sonra, özellikle de Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte toplum yaşanıında görülen büyük değişiklikler âşık tarzını da etkilemiştir.4
Cumhuriyet döneminde halk şiiri ilk defa aydın çevrelerde ilk Türkçecilik hareketine ve yeni edebiyat akımına ilham kaynağı oldu. Hececi şairler bu ocaktan alabildiğine yararlandılar ve en güzel eserlerini verdiler. Cumhuriyet dönemiyle birlikte çağdan çağa gönül ve dil zenginliği içinde aktarılan halk şairleri ve şiirleri konusunda geniş araştırmalar yapıldı. Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü ile gelişen bu araştırmalar Filozof Rıza Tevfik, Saadettin Nüzhet Ergun, Ali Rıza Yalgın, Halit Bayrı, Vahit Lütfi Savcı, ihsan Hınçer, Hikmet Dizdaroğlu, Cahit Öztelli vb. gibi folklorcu ve halk edebiyatçılarının çalışmalarıyla bir değer kazandı. Yunus Emre gibi, Karacaoğlan gibi diğer halk şairleri Cumhuriyetin ilk yıllarında, hayat serüvenleri ile, şiirleri ile Türk sanat ve edebiyat alemine yeniden doğdular. Bilinmeyen yüzlerce halk şairi yeni araştırmalar sonucu gün ışığına çıkarıldı.5
Değişen sosyal, siyasal ve ekonomik koşullar âşık tarzı şiirin de belli değişikliklere uğramasını gerektirmiştir. Önceki yüzyıllarda kahvelerde, salonlarda belli sayıdaki kişilere seslenen âşıklar artık elektro-sazlarla yurt içinde ve dışında on bin kişilik salonlarda çalıp söylemektedirler. Âşık şiiri, geleneksel özelliklerini taşımakla birlikte bazı değişiklikler de görülmektedir. Önceki yüzyıldarda yazılan cönklerde “türkü” “koşma” gibi adlar altında anılan şiirler, konuya uygun adlarla anılmaya başlanmıştır.
Önceleri şiirlerini plaklara okuyan âşıklar, giderek seslerini kasetlerde duyunnaya çalışmışlar artık sık sık televizyonlarda da görünerek, eserlerine klipler çekerek çağın koşullarına ayak uydurmaya çalışmaktadırlar.
Ahmet Kutsi Tecer`in çabalarıyla 1931`de Sivas`ta toplanan ve daha sonraki yıllarda Bayburt (1938) ve yine Sivas`ta (1964) yapılan Âşıklar Bayramı / Şöleni günümüzde düzenli olarak Konya`da yapılmaktadır. İstanbul Festivali içinde son yıllarda Gülhane Parkı`nda düzenlenen toplantılar da önemlidir. Ayrıca bazı âşıkları anmak için güzel birer sebep ile gerçekleştirilen toplantılar da bu alana katkıda bulunmaktadır: Şenlik (Çıldır), Emrah (Erçiş), Sümmani (Narınan), Veysel, Pir Sultan Abdal (Sivas), Seyrani (Develi), Ferahi (Ceyhan) vb.
Âşıklık geleneği XX. yüzyılda Âşık Veysel gibi büyük bir sanatçıyı yetiştimiştir. Günümüz halk ozanları aşk, ayrılık, gurbet, ölüm, tasavvuf gibi geleneksel konuların yanında hak, adalet, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi, cumhuriyet, Atatürk, eğitim, yabancı ülkelere işçi göçü gibi sosyal ve politik konuları da şiirlerinde işlemektedirler.6
Türk milleti var olduğu müddetçe halk şiirinin gür sesi de daima var olacaktır. Araştırmadan yoksun bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi, halk şiiri devrini kapatmamıştır. Yetişecek usta Aşıklarla varlığını sürdürecektir.7
1 | F. Halıcı, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri – Güldeste, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını – Sayı: 58, Ankara 1992 |
2 | S. Batur, Açıklamalı - Örnekli Türk Halk Edebiyati, Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Basım Ekim 1998 İstanbul |
3 | F. Halıcı, a.g.e. |
4 | S. Batur, a.g.e. |
5 | F. Halıcı, a.g.e. |
6 | S. Batur, a.g.e. |
7 | F. Halıcı, a.g.e. |