Üye Girişi

Üye Girişi

Halk şiiri, halkın içinden çıkmış ozanların hece vezniyle söyledikleri manzum eserlerdir. Halk şiirinin temel yazarları aşıklar, saz şairleri ve “kalem şuarası” olarak adlandırdığımız kişilerdir. Halk şiirinin bilinen şairleri olduğu gibi, bilinmeyenleri de vardır. Bu tür halk şiirlerine anonim ürünler denir. İşte halk şiirini, söylenen bilinmeyen ya da unutulmuş fakat halka malolmuş ve ağızdan ağıza, nesilden nesile intikal etmiş, sonradan tesbit edilmiş şiirler olarak yorumlayan araştırmacılar çıkmıştır. Ancak Hikmet Dizdaroğlu`nun belirttiği gibi, bu takdirde aşık edebiyatını bu deyimden dışlamak gerekecektir ki, bu davranış halk şiirinin sınırlarının çok dar tutulmasına yol açar. Bize göre de halk şiirini bir bütün olarak ele almak ve halkın içinden çıkan ozanların manzum eserlerini bunlara bağlı sözlü anlatılanlarla birlikte halk şiiri olarak kabullenmek gerekir. Bu anlayış içinde yer alan aşık edebiyatı, halk edebiyatının önemli bir parçasını oluşturur.

Türk Halk Şiiri hece vezniyle yazılır. Burada geçerli olan mısralarda hece sayısının eşit tutulmasıdır. Saz şairlerimiz çoğunlukla 7, 8 ve 11`li hece kullanırlar. Mısralar da belli bölümlere ayrılır ki buna (durgu) veya (durak) adı verilir. Durgular sayesinde şiir akıcılık kazanır. Hikmet İlaydın`ın "Türk Edebiyatı`nda Nazım" adlı eserinde belirttiği gibi “Duraklar gelişi güzel değildir. Belirli bir düzen söz konusudur.

Kafiye kelimesi "arkadan gelen sonda" demektir. Anlamca ayrı olan fakat sesçe bir olan kelimelerin genelde mısra sonunda yer alması yoluyla kafiye elde edilir. Arap ve Fars şiirinde kafiye sıkı kurallara bağlı olduğundan, divan şiirimiz de bu kurala tıpatıp uyduğu halde, halk şiirimizde kafiye konusunda hafif bir ses benzerliği yeterli görülmüştür. Bu tür kafiyelere Fuat Köprülü `nün dediği gibi yarım kafiye adı da verilir. Ancak halk şiirinde kafiye karşılığı (ayak) terimi kullanılır. Halk şiirimizde "ayak vermek" ya da "ayak açmak" deyimi büyük önem taşır. Çünkü atışma ve taşlamalarda birbirlerine karşı başarı sağlamak için âşıklar kafiye oyunlarına başvururlar. İlk dörtlüğü söylemeye başlıyan atışmacı âşığın kullandığı kafiyeye karşısındaki âşık uymak zorundadır. Genelde hangi âşık atışmaya ilkin başlarsa birinci bölüm atışmadan sonra sözü karşı taraftaki rakibine bırakmak ve bu kez de, onun açacağı ayağa uymak yükümlülüğü ona düşecektir.

Divan şiirinde nazım biçimleri, şekilleri belirlidir. Bu kurallar hiç değişmez. Halk şiirimizde ise nazım biçiminden çok türler vardır. Halk şiirinin türlerini oluşturan koşma, semai, dudak değmez, destan ve türküler için nazım şekilleri açısından uygulanacak bir kural yoktur. Yani yukarıda saydığımız türleri birbirinden ayıracak belli kurallara oturtulmuş nazım biçimleri yoktur. Pertev Naili Boratav`a göre halk şiirimizdeki tür`leri biçimleriyle değil; ezgileri ve okıınuşlarıyla birbirinden ayırabiliriz. Fuat Köprülü de, halk şiirindeki türlerin arasındaki fark, kısmen şekillerinden ve daha ziyade bestelerinden ortaya çıkar, demektedir. İsmail Habip Sevük de, halk şiiri türlerinin yalnız şekilleriyle değil, nağmeleri ve makamlarıyla ayrılır derken aynı gerçeğe parmak basar.

Hikmet İlaydın`ın Türk Edebiyatı `nda Nazım adlı eserinde vurguladığı gibi, halk şiirinde tip olarak gerçekte iki tür vardır: Mani ve Koşma. Öteki türler yani Türkü, Semai, Destan, Varsağı, İlahi ve Nefes ise bu iki tipin türevleridir.

MANİ:
Mani`ler tek dörtlükten oluşan ve kafiye düzeni değişik halk şiiri türlerine uymayan, bir bütünlük arzeden, içerdiği manayı veya verdiği mesajı bu dörtlük içinde tamamlıyan, genellikle yedi heceli bir halk şiiri türüdür. Anonim halk şiiri içinde önemli bir yer bulmuştur.

Türk Halk Edebiyatı konusunda araştırma yapmış ve bu alanda eserler vermiş yazarlardan Fuat Köprülü, Ata Terzibaşı, Veled Çelebi mani kelimesinin “mana” kelimesiyle eş anlamlı olduğlınu söylemektedir. Demek oluyor ki (Mani) kelimesi (Mana) kelimesinde ortaya çıkmıştır. Niyazi Esat ise kimi şiir türlerinin çeşitli Türk boy ve kabile adlarından esinlendiğini öne sürerek mani kelimesinin de (Türkmani) yani Türkmen kelimesinden ortaya çıktığı görüşündedir.