Sorana seçim yok de...
Yani sorana seçim zamanında yapılacak de...
Kürsülerde erken seçim geri kalmış ülkelere has bir olgudur diyerek, hatta daha da ileri gidip “erken seçim vatana ihanettir„ diyerek nutuklar irad et...
Bir yıldır önce açılışlar yapıyorum bahanesiyle seçim mitingleri yap, hele sonraları açılışlar yapma kamuflajını da bir kenara atıp resmen il-ilçe parti kongrelerine git...
Hem de devletin imkanlarını ve araçlarını yani arabasını,uçağını, helikopterini kullanarak git...
Cenab-ı Allah bir insana acınacak hale düşmeden acımayı öğretsin.
Zira her mümin bilir ki, Yaradan'ın merhameti kahrını kapatmış yani örtmüştür...
Ve o sebepledir ki merhamet ve acımakla yüreği çırpınan bir insanın gözünden düşen her damlada sihirli küre gibi hakikatin en uzak diyarları görünür.
Gündem hayli kabarık!
Sadece Türkiye‘de değil bütün dünyada kabarık!..
Gündemin böylesine kabarık olduğu şu günlerde benim bu konuyu yazmam ne derece ilginizi çeker bilmiyorum.
Ama bunları yazmam lazım...
Bu satırları bir önceki yazımın devamı niteliğinde kabul edin lütfen.
Bir önceki yazım uzamasın diye bu hususları belirtmemiştim, hiç olmazsa şimdi belirteyim.
4 Nisan Çarşamba günü Başbuğumuzun vefat yıldönümüydü...
Ankara‘daydım.
Bugün 9 Nisan Samsun‘dayım...
En son hatırlıyorsanız “Şimdi Bu Adalet mi?” başlıklı, bir yazı yazmış, devlete ait araçların özel işlerde kullanılmasına dikkat çekmiştim…
Bu konuyu açıklık getirmek için de, Akp Genel Başkanını R.Tayyip Erdoğan’ın parti kongreleri yapmak üzere Karadenize, giderken Cumhurbaşkanlığına ait uçağın ve helikopterin kullanımasını doğru bulmadığımı belirtmiştim…
Hiç olmazsa televizyonda anlatma be!
Yahu ayıp diye bir şey var.
Yapılan iş adil mi de anlatıyorsun?
Yahu yeter be arkadaş…
Bıktım… Bıktım…
Vallahi televizyon seyredemez hale geldim.
Hangi kanalı açsam bunlar!
Hangi proğrama göz atsam bunların yalakaları!
Allah için yanılıyor muyum, yoksa bana mı öyle geliyor bilemiyorum ki?
Bir başlıyor anlatmaya, ordan oraya ordan oraya sıçrayıp duruyor!..
Önce gündemden düşmeyen şu habere bir göz atın;
Nasıl olsa bu kanunla (ittifak kanunu ile) baraj korkusunu hallettiler ya…
Beyefendinin(!) gözüne girecek, yerlerini sağlama alacaklar ya…
İşte fırsat…
Ey…
Hangi Millet vekili isen!;
“Bir usta bir kuyuya taş atmış, kırk mühendis çıkaramamış!..”
Yahu tamam… Tamam…
Allah aşkına durun, hemen itiraz etmeyin, ben de biliyorum bu sözün böyle olmadığını...
Ben de biliyorum bu sözün;
"Bir deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış..." şeklinde olduğunu…
Beni bırak, herkes bilir bu sözün aslının böyle olduğunu…
Öyle zorki bazen meramını anlatmak, bazı şeyleri yazmak veya yazılmışları sizin ile paylaşmak!
Hele de bu kendinizle ilgili bir övgü, bir methiye ise hepten zor.
Gerçi daha önce de söylemiştim!
Siyasi polemik konularına daha fazla ilgi gösteriyorsunuz.
Şimdi yazmak istediğim türden konularla ya ilgilenmiyor, ya da hiç önemsemiyorsunuz!
Bunu bir önceki yazdığım yazıya gösterdiğiniz ilgiden bile anlamak mümkün.
Halbuki bu konular siyasi polemik konularından çok daha önemli konular olduğu gibi, nihai olarak kalitesizliğinden şikayet ettiğimiz siyasete dahi kalite getirecek konulardır.
Bu günlerde herkesin ağzında bu…
Kadına, çocuğa şiddet…
Gazeteler, televizyonlar, radyolar, bunu söylüyor, bunu yazıyor…
Tam siyasi çıkar ortaklıklarının oluşturulmaya çalışıldığı bu günlerde bu konuya duyarlı, duyarsız bütün siyasilerin “mal bulmuş mağribi gibi” buna sarıldıklarını görüyoruz…
“Resim varki lafı, sözü bitirir,
Alır seni eskilere götürür,
Seyrederken baş aklını yitirir,
Geriye kupkuru bir hayal kalır…”
Elbette ki Onun döneminde yaşamış, onu tanıyan daha doğrusu tanımasa bile onu sonradan incelemiş, özümsemiş olan yüreklere soruyorum!
Herkes elini vicdanına koysun ve cevap versin.
Rahmetli Başbuğ’umuza sağlığında gazeteciler;
“Sayın Türkeş Cumhurbaşkanlığı’na aday olmayı düşünüyor musunuz?..” diye sorsaydı…
Başbuğ’umuz;
“Ben haddimi bilirim!..” gibi bir saçma cevap verir miydi?
İnsanoğlu bu işte!
Masal gibi…
Doğumuyla “bir varmış…” dedirten,
Ölümüyle de “bir yokmuş…” dedirten bir masal gibi sanki…
Efendim yazmayayım dedim lakin, yazmadan olmayacak herhalde!..
Malumunuz benim “Şerefsiz” başlıklı destanımla ilgili yapılan şikayet üzerine mahkeme karar verdi.
Bazısına anlamsız gelebilir!
Ama benim sık sık ettiğim dualardan biri
“Ey merhameti kahrını örten Allah’ım; bana acınacak hale düşmeden önce acımayı öğret” şeklindedir…
Sizi bilmem ama ben bıktım!
Benim ülkemin idarecileri tarafından, geri zekalı yerine, aptal yerine konulmaktan bıktım!
Koskoca Başbakan Almanya dönüşü uçakta konuşuyor!
Daha doğrusu sorulan soruları cevaplıyor.
Hiç güleceğim yoktu…
Ama şu 70-80 saniyelik görüntü güldürdü beni!
Hani meşhur sözdür ya;
“Güleriz ağlanacak halimize…” derler, hah öyle işte…