Dün yani 19 Haziran'da bir zulüm daha yaşadık!..
19 senedir yaşadığımız zulümler gibi!
Zalimi aynı, ama şekli başka bir zulüm!..
Tamam saygıyı anlarım...
Sevgiyi anlarım...
(Esasında hak etmeyen birilerine bunları bile anlamam zor da!..)
Ama gel gör ki;
Makam, siyasi erk yani siyasi güç sahibi kişileri, sırf yağlı kemik beklentisiyle, ulufe ya da bir köşe kapmak için göklere çıkarıyor bazıları!..
Yani yazmayayım diyorum,
Ama illa yazdırıyorlar!
Çünkü kızdırıyorlar!
Çünkü kızılmayacak gibi değil!
Laf mı yani;
"Olağanüstü Büyük Kurultay tarihini 10 Temmuz 2016 olarak belirledim..."
Bu bir iftar konuşması!
Veya etekleri tutuşmuş birinin hezeyanları da diyebilirsiniz!
Hemen Bodoslama başlıyorum!
Gerçi kurduğu hiç bir cümlenin tutar yanı yok...
Ben buraya belli cümleleri alayım sizler de Allah aşkına bir göz atın...
Hani derler ya;
Herkes bir şeyler bekliyor, fakat herkesi de bir şey bekliyor! diye...
Herkesi bekleyen hepinizin bildiği o veda, o son, veya o başlangıç da diyebiliriz tabi...
Yani ölüm... Ölüm.
Yıllarca yadellerde, hatta müslüman ülkelerde Ramazanı yaşadıktan sonra böyle düşünüyorum...
Ramazan Vatanımızda yani Türkiye‘de bir başka...
Eskilerin bir sözü vardır...
Derler ki;
“Çağrılmayan yere çörekçi ile börekçi gider!..„
Hatta yine derler ki;
“Gel denilen yere gelmeye ar eyleme,
gelme denilen yere gidip de, yerini dar eyleme!..„
Biraz uzun yazacağımı baştan söyleyeyim...
İster okuyun, ister okumayın.
Okuyan da sağ olsun okumayan da...
Siyasetin şu salı günü mavraları beni iyice tiksindirmeye başladı!
Biliyorum şu saatlerde benden bir başka sözler etmemi,
bir başka şeyler yazmamı bekliyorsunuz!
Ama ben beklediğiniz konuda bir şeyler söylemekten ziyade,
Bir büyüğümüzü,
bundan 20 yıl önce kayıp ettiğimiz,
Başbuğ'umuzun kadim dostlarından Mustafa Bağışlayıcı hocamızı yad etmek hatta sizlerin de yadına düşürmek istiyorum...
Bu ara sık karşılaştığım bir soru bu!
-Kimi destekliyeceğiz Ozan‘ım?
................
Halbuki; Ortada dere falan yok...
Ama paça sıvayan çok!
Ortada çocuk-mocuk yok,
Ama doğmamış çocuğa don biçen çok!...
Biraz önce geldi...
Gördüğünüz fotoğraf ve altında bir not...
A. Pir isimli bir kardeşimiz göndermiş bu fotoğrafı...
Altına da şunları yazmış;
Bu dillendirilmiş haliyle bana gönderilen fotoğraf, beni acı acı güldürdü!
Ağlanacak halimize güldüğümüze göre,
Demek ki gülmeye bile hasret kalmışız!
''Devletlülerin baskısıyla, oteli ablukaya almışlar...''
Haa.. Bak; Nasıl gerçek yüzleri ortaya çıktı!
Alttaki (resimdeki) veciz sözü hemen okudunuz herhalde!
Bir başka çeşiti de;
" Geciken adalet, adaletsizliktir..." şeklinde bilinir...
Bir hukuk öğrencisinin bile bildiği bu gerçeği,
Ey siyaset neden bizde böyle hep,
Kodularla, dedilerle dolusun?
Yoksa ben mi bilmiyorum söyle hep,
Her yerde mi adilerle dolusun?
Niçin böylesin be siyaset niçin,
Sığınağı oldun bir sürü piçin!
Velakin namuslu insanlar için,
Uçurumlu vadilerle dolusun!..
Şimdi efendim,
Önce bütün inandırıcılığını kayıp etmiş birinin,
bir konuşmasından seçtiğim ve altına benimde imza atabileceğim,
bir kaç cümleyi gelin beraber bir daha okuyalım!..
Şimdi bakın,
yani iyi okuyun...
Diyor ki;
________________
Evet evet yarın Anneler günü imiş,
Kıymetlerinin bir gün değil, hergün bilinmeleri dileği ile
Hediyemiz olsun istedim...
Şu sayfaya (sosyal medya) bugün bir göz atayım dedim...
Davutoğlunun ayrılışıyla ilgili yazdığım bir dörtlük hicvin altına baktım ki...
Aman Allah'ım ne küfürler ne sövmeler ne saymalar...
Hepsi de dini-imanı sana bana bırakmayan tipler...
( Gerçi sayfa yönetimi bazısına gereken cevabı vermiş ama be de değinmeden geçemedim...)
Peki neden küfür etmişler?