Anlaşılan kendi rahatsızlığımla uğraştığım dönemde çokları beyaz atlara binip binip gitmişler!..
Haberimiz olmamış...
Veya dedim ya hastadır haber vermeyelim demişler...
Havası Sert... İnsanı Mert...
Dedem Korkut Diyarı “ Bayburt „un bir değişik evladıydı O...
Adı Abbas... Soyadı Göktaş‘tı..
Gece yatarken konu Kuyu köpekti...
Sabah kalktım televizyon kanallarında yine Kuyu Köpek...
Hülasa nerdeyse 10 gündür,
Kuyu köpekle yatıyor, kuyu köpekle kalkıyoruz...
Kuyu köpeği kuyudan çıkarma haberleri arasında kaldık.
Hani size en son,
Mevlânâ diyarında Mevlânânın sözleriyle süslenmeye çalışılmış bir konuşmadan bahsetmiştim...
O konuşmanın içinde bir de bir bölüm vardı ki, evlere şenlik!
Yemin kavramının çok kullanıldığı bir bölüm.
O bölümde şöyle diyordu;
Pes yani!
Pes ki ne pes...
Bu kadar yüzsüzlük olmaz... Olamaz...
Ama oluyor işte!
Aşağıdaki resimden de belli olduğu üzre, ta zamanından beri iyi tanımama rağmen beni bile şaşırtıyor bazen!
Yeisten, Ümitsizlikten bahsediyorum...
Allah'tan ümit kesmek büyük günahlardan biridir.
Zorluklar bizim için...
Bütün kapılar kapandı sanırsın,
Ama hiç duymadın mı?!
"Bir kapıyı kapayan, kırk kapıyı açar.." derler..
O sebeple umutsuzluk yok...
Dün Salı‘ydı ya!..
Beyefendi konuştu!
Kafamıza sokmamız gereken şeyi duydunuz mu?
“Eğer Doğu Perinçek ve Recep Tayyip Erdoğan arasında bir tercih hakkı olursa, kesinlikle ve istisnasız Sayın Erdoğan'ı tercih edermiş....
Herkes bunu bilmeli ve kafasına sokmalıymış..„
Bazı Hacı Emmiler doğruyu taktir etse bile istisna... İstisna...
Hem de çok istisna!..
İşte bu nedenle olsa gerek, benim çok sevdiğim, çok sevmekle de kalmayıp, doğruluğuna kesin inandığım meşhur bir söz vardır.
O söz der ki;
“Doğru söylüyorum halk sevmiyor,
Yalan söylüyorum Hak sevmiyor..„
Yani o kadar doğru söylenmiş ki, işte tam bu acı gerçeğin iklimini yaşıyoruz Türkiye'de...
Şöyle rivayet ederler;
Kanuni Sultan Süleyman kızı Mihrimah Sultanı dönme olmakla beraber genç, zeki, hırslı, geleceği parlak bir devlet adamı olan Rüstem Paşa ile evlendirmek ister.
Rüstem Paşa ise bu sırada Diyarbakır Valisi.
Rüstem Paşa'nın saraya damat olacağı söylentisi duyulunca, onun hakkında bir sürü dedikodu yayılır.
Bu dedikodulardan en ürkütücüsü Rüstem Paşa'da cüzzam hastalığı bulunduğu iddiasıymış.
Sultan Süleyman diğer dedikodulara kulak asmasa da bunu önemser.
"YETER ARTIK" DEMİŞİM...
Fakat heyhaaat... Yetmemiş!
Evet evet en az on beş yıl...
Yıllar önce " Yeter be..." diye başlamış, saymışımda saymışım...
İnsan mezardan dönemez ama hatadan dönebilir diye düşünmüştüm o zamanlar!..
El mezardan döndürdü rey bile kullandırdı!..
Bizimkiler hala hatadan dönecekler...
Dönmedikleri gibi de bize hata buluyor, bize halâ Ülkücülük ve töre öğretmeye kalkıyorlar...
Taassup:
Bir düşünceye, bir inanca körü körüne inanıp, başka fikir ve düşüncelere yaşama hakkı tanımamamktır. Taassupbun kaynağı bilgisiziliktir.
İslam dini bilgisizlikle mücadele eden, bilgiye önem veren bir dindir. Dinimizde düşünme, anlama ve sorgulama çok önemli şeylerdir.
Derler ki;
“Cahil insana sükut ile mukabele etmek kadar güzel cevap olamaz„
Tamam iyi güzel de bunu uygulamak o kadar zor ki!
Onu bilen bilir...
Bilmeyen de sıradan biri sanır...
Yazacağım kendiyle ilgili husustan rahatsız olacak kadar mütevazi bir yürek taşıdığını biliyorum...
Ama kusura bakmasın yine de yazacağım!
Yine başbaşa bir sohbetimizdeydi...
Hareketin mazisiyle ilgili yaptığımız bir sohbet sırasında,
Rahmetli Başbuğ‘umuzun ağzından dinlediğim şu cümleleri çok net hatırlıyorum.
Ne güzel söylemiş Mevlâna;
“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol..„
Yani diyor ki;
İnsanlar nasıl bir kişiliğe sahipse o şekilde görünmeli, veya nasıl bir görüntü veriyorlarsa o şekilde hayat sürmelidirler...
Düşünmeyenler, düşündüremezler!
Düşünmekten ve düşündürmekten uzak insanlar zayıf kişilikli, hatta kişiliksiz insanlardır.
Bu tiplerin en büyük özelliklerinin başında ön yargılı olmaları gelir.
Asıl ve asalet kavramları kişilere göre değişen, göreceli kavramlar haline geldi günümüzde...
Yani asıl da, asalet de kişilere göre değişiklik gösteriyor.
Bazıları; isminin sonuna “ zade „ eklenenlere,
Bazıları; yalılarda, kâşanelerde dadıların elinde büyüyenlere,
Bazıları; sultan, prens gibi unvan taşıyanlara,
Günümüzde de daha çok; sayılamayacak kadar parası, hanları, hamamları, yatları,katları olanlara veya bir makamı eline geçirmiş güç sahibi olanlara asil diyorlar...
Yani ilk cümlemde söylediğim gibi, asıl ve asalet adeta lastikli kavramlar durumuna gelmiş vaziyette.
Beşeriyet yani insanlık hatta ülkeler, devletler akıllı görünenlerden çektiklerini, inanın gerçek delilerden veya aptallardan çekmemişlerdir.
Akıl Cenab-ı Allah‘ın insan oğluna bahşettiği en büyük nimet , nimetten de öte dünya ve ahiret şerefidir bence...
Ancak bu devirde nedense akılla kurnazlık birbirine girmiş durumda...
Bu iki kavramı algılamakta akıl almaz yanlışlar yapıyoruz...
Yada yanlış yapar duruma getirildik!