“BEN ON İKİ EYLÜL’ÜN NESİNİ SEVECEĞİM?..”
Bu benim bir destanımın adı.
Ta 1987 de yazmışım ben bu destanı…
Bu gün bol keseden darbe karşıtlığı yapanlar o yıllarda neredeydiler acaba?
Demokrasi havvariliği yapan solcularımız, sosyal demokratlarımız, fırtına geçtikten sonra bol bol 12 Eylül filmi çevirerek kendilerini kahraman gösteren artistler, o günlerde 12 Eylül’e karşı hangi tepkiyi ortaya koydular acaba?
Gösterselerde görsek…
Ben bunları sahne sahne, meydan meydan bangır bangır bağırırken, bugün, o zamanki gibi herkes tatlı uykudayken gecenin üçünde yapılan darbeleri değil, millet akşam sokaklarda veya çay bahçelerinde çay yudumlarken yapılan ayaklanmaları durdurup, ondan sonra da selalarla darbe durdurduklarını söyleyen tatlı su müslümanları, siz nerdeydiniz siz?
Hani şu siyasi şov yapmak için dantelli masa örtüleriyle kefen giymiş pozuna girenler, gerçek kefenleri giyerek "Kanımız aksa da zafer islamın" diyerek, “Yaşasın Türk-İslam davası, yaşasın Türk Milliyetçiliği” diye kükreyerek, Ülkücüler başını yağlı urganlara geçirirken, siz daha babanızın apış arasındaki torbada bile değildiniz…
Ama bi sorun bakalım babalarınız nerdeymiş o zamanlar babalarınız?
Biz şov için değil veya rey toplamak için değil, samimi inançlarından dolayı başlarını örten bacılarımızın baş örtülerini savunurken, daha dün baş örtüsünü seçimlerde meze yapanlar o günlerde neredeydiler acaba?!?
Şimdi su çekildi, balık toplamak kolay!..
Hele hele devletin imkanlarıyla, devletin meydanlarında, dönerli, ayranlı hatta coca-cola’lı demokrasi nöbeti tutmak, hoplamak, zıplamak, halay çekmek daha da kolay…
Hadi bunları geçelim,
bugün 12 Eylül 2018, o darbe yapılalı tam 38 yıl olmuş…
O günlerde, o darbenin bir numaralı paşası "Kenan Evren" için, “Umutsuz bir yaşam, seninle hayat buldu Paşam…” diye afiş bastırıp yalakalık yapanlar, hani bugün nerdeler?
Ona %50 bile değil(!), %92 oy verenler veya onların çocukları neden bugün meydanlarda yoklar?
Hadi bunları da geçelim,
o 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ve cuntası, veya onların emirleri ile denge güdüyoruz diye bir sağdan bir soldan gençleri astıklarını söyleyenler, hakimler, savcılar, onlar nerdeler onlar?…
O “asmayacaktık da besleyecek miydik yani?” diye meydanlarda nutuk atan, Amerikalıların “bizim çocuklar” dediği, Kenan Evren ve avanesi, yani Pentagon’un diğer piçleri nerdeler acaba?
Şimdi bazılarınızın
“Geberdiler Ozanım geberdiler, leşlerini kaldıracak insan bile bulmakta zorlandılar…” dediğini duyar gibiyim!
İşte bu benim belimi büküyor!
Yani bunlarla ilgili öyle doluyum, öyle doluyum ki, söyleyeceğim çok şey var lakin, “Ölülerin arkasından konuşulmaz” düsturu, daha doğrusu aldığım terbiye içimi dökmemi engelliyor.
Bu kadar konuşmuşluğumu da biraz da olsa onların zulmüne uğramışlığıma verin!
“Ama onlar ölü değil ki, onlar geberik…” diye itiraz etmeye de kalkmayın…
Bence bu kadar yeter.
Yetmez diyenler varsa artık yukarıda, ta 1987 de yazdığım dediğim “Muhasebe” veya “Ben On İki Eylülün Nesini Seveceğim?..” isimli destanı dinlesinler…
Hatta o günün şartlarını düşünerek, gelin beraber dinleyelim.
Ha ne dersiniz?
12 Eylül 2018
Samsun