Bu bir iftar konuşması!
Veya etekleri tutuşmuş birinin hezeyanları da diyebilirsiniz!
Hemen Bodoslama başlıyorum!
Gerçi kurduğu hiç bir cümlenin tutar yanı yok...
Ben buraya belli cümleleri alayım sizler de Allah aşkına bir göz atın...
Diyor ki Beyefendi(!);
“7 Haziran ve 1 Kasım seçim kampanya döneminde mahallelerinde bile dolaşmaktan aciz kalmış malum isimler, birden bire illeri gezmeye, telefonlarla değerli dava arkadaşlarımı aramaya koyuldular...„
Sanki dersin;
Kendisinin dolaşa dolaşa tabanları şişmiş gibi...
Sanki, o koltuğu yumurtalarının üstüne yatmış gurk tavuk gibi kullanan bir başkası...
Adama sormazlar mı; Kaç miting yaptın, kaç şehire gittin? İnsanda biraz utanma olur be...
Düne kadar aranan ve imza veren delegelere ‘Nesebi gayri sahih‚ yani ‘piç‚ diyecek kadar her türlü hakareti yapan birilerinin şimdi etekleri tutuşunca aynı insanlara [değerli dava arkadaşlarım...] demeleri sizce tiksindirici değil mi?
Hatta o insanları enayi yerine koymak değil mi?
............................
Yine diyor ki Beyefendi(!);
“Böyle gitmeyeceği' söylendi. İktidar olmadığımız, olamayacağımız hayasızca dillendirildi. Sonuçta, 15 Ocak 2016 tarihinde, şahsımın hastanede olduğu bir dönemde, toplanan 543 imza partimize getirildi...„
Buyurun!
Sanki dersin;
Denilenler yalan!...
Sanki dersin;
Böyle mükemmel gidiyor!
Veya böyle gider!
Demiyor ki, esas hayasızlık, şahsımın başkanlığında iktidar olmayı hayal etmek veya düşünmek ve harekete zaman kayıp ettirmektir demiyor...
Hatta esas hayasızlık, defalarca kucağımıza gelmiş iktidarı kendi siyasi çapsızlığımdan dolayı elden kaçırmaktır, hatta bile bile birilerinin kucağına bırakmaktır demiyor!..
Demez tabi!.. Neden desin? Der mi hiç?
Ama diyor ki;
Şu imza verenler yok mu ne merhametsiz insanlarmış meğer(!)
Tam da hasta yatağında bulmuşlar imza verilecek zamanı! demeye getiriyor...
O zaman da nerde ise benim bile;
Vah... Vah... Vah diyesim geliyor...
Demiyor ki;
Durdum durdum durdum...
Tam imza verilecek günü (ajitasyon yapmak için) hastaneye yatmakta çare buldum demiyor...
Ama amiyane tabiriyle artık yemezleeer...
Yiyen varsa afiyet olsun!
........................
Ve yine devam ediyor Beyefendi(!)
Kendinin hakkını veremediği koltuğu terketmesini isteyenleri kastederek,
Diyor ki;
Bu kişilerin "değişim" kisvesiyle oynanan oyuna gönüllü şekilde figüran olduklarını iddia edip,
“-Paralele uyduluk ve kölelik yaptılar.
-Bu dönemde, 'Abbas yolcu' dediler.
-‘Tarzan zorda' dediler.
-‘Baş paralelci‚ dediler.
Şu felakete bakınız ki, PKK değişim istedi.
DHKP-C 'değişim olsun' dedi.
Eski tüfekler, çeyrek porsiyon aydınlar, yarım uzman adamlar, paralel kalemşor ve kaçaklar 'değişim' diye tutturdular.
Pensilvanya değişim şefliğine, eski kıratçılar değişim havariliğine, Washington mühendisliğine, AKP ise değişimin yedek kulübesine 'tamam' dediler. Neredeyse ölülerini bile yerlerinden kaldırıp ille de değişim olsun dedirtecek noktaya geldiler...„
Evet evet!...
Bunları ciddi ciddi aynen bu şekilde dillendiriyor!
Bunları dinleyince insanın,
‘Vay anasını! Sen neymişsin be abi!!.., diyesi geliyor...
Baksanıza! Bütün Cihan, yerde, gökte ne varsa bu beyefendiyle uğraşıyor...
Washington‘dan madalya taktığı Pekin‘e, Moskova‘dan Papua Yeni Gineye kadar,
Hatta yerin altındakilerden, varlığı ispat edilememiş gökteki Ufo‘lara varıncaya kadar Beyefendiyi koltuğundan kaldırma gayretindeler(!)
Dostlar inanın çok merak ediyorum, bu dediklerine acaba kendi inanıyor mu?
Yahu elin oğlu ‘Allah sizi bu muhalefetin başından eksik etmesin..‚ diye yağmur duası eder gibi mitinglerinde topluca dua ediyor dua...
Kendisinin gitmesini bu saydıklarından hiç biri istemiyor esasında...
Tek isteyen Ülkücüler...
Ve bir de suratını görmekten artık gına gelen Türk Milleti...
Ama gelgelelim bunları saydığı listenin içinde ağzına almıyor zalım!..
Ayrıca yukarıda ki ifadesinde herkesi küçümsemesi yok mu!
Öldürecek beni vallahi!..
Sanki dersin kendisi ‘allame-i Cihan‚(!)
Kendini beğenmişliği orada bile vıcık vıcık fışkırıyor...
Halbuki bulunduğu toplumda dolgu maddesi olmaktan ileri gidememiş ruhen rahatsız zavallı!..
Getirdi Cenab- Allah bizim başımıza bela etti!
Ha bir de biliyor musunuz?!
Bunlar ne yaparsa hukuka uygun...
Gitmelerini isteyenler ise ne yaparsa hukuka aykırı...
Hukukun tayin ettiği “çağrı heyeti„nin yaptığı kanunsuz...
Ama bunlar Mahkeme kararı tanımıyor, bunların ki mahkeme kararı tanımamaları bile kanuna uygun(!)
Kaosu doğuran kendileri,
Kaos sevici ise bunlara karşı olanlar...
Bunlar çağırınca gelenler ülkücü irade, ülkücü karar... Ama Mahkemenin bile kabul etmek zorunda kaldığı ülkücü iradeyi ortaya koyan kendi seçtikleri delegasyon dahi hain, aralarına karışmış ajan v.s...
Kendileri kurultay toplayınca adı kardeşlik ruhuyla şölen!.. Çağrı heyeti kurultay toplayınca adı parçalayan, bölen...
Efendim ayrıca ortada bir de oyun varmış...
Ve Beyefendi oyun bozmakta birebirmiş!
(Kendi yaptığı veya hayal ettiği putları taşa tutanlar gibi!)
Arkadaş ne oyunu?
Herkes git... Git... Git... diye bağırıyor duymuyor musun?
Bunun neresi oyun?
Zat-ı alîleriniz oyun bozmaktan ziyade Ülkücü Hareketin saflarını ve Ülkücülerin asabını bozmakta çok usta...
Başka hiç bir ustalığınız yok, ama hastalığınız çok...
Hem de haddinden fazla çok...
Değişim düdüğü çalmakla suçladığın insanlar...
Ne yapsınlar yani?
“Koltuğa çakıl kal...„ marşımı söylesinler Bey...
Onu mu istiyorsun?
Ne o görevin bitmedi mi yoksa?!!
Artık Ülkücü Hareketin önün de iki düdük var!
Ya değişim düdüğü... (Bana göre gelişim düdüğü)
Ya da siyaseten “Sur Düdüğü...„
Yani;
Ya sen gideceksin Ülkücüler hamle yapacak...
Ya da yine kalırsan Ülkücü hareketin kıyameti kopacak...
Allah izin verirse 19 Haziranda o salonda olacağım...
Olacağım çünkü gelişim düdüğüne bir nefeste ben üflemek istiyorum...
Zaten bir üfürüklük hali kaldı!
14 Haziran 2016
Samsun